
Kalp Krizi İlaçlarından Biri Çoğu Kişi İçin Etkisiz Olabilir!
Kalp krizi sonrası verilen yaygın bir tedavi yöntemi, nüfusun büyük bir kısmında pek de etkili olmayabilir. Yeni yapılan bir araştırma, kalp krizi geçiren çoğu kişinin, sonrasında beta-blokör ilaçları almanın faydasını görmediğini ortaya koyuyor.
Bu araştırma, uluslararası büyük bir araştırma ekibi tarafından yapıldı ve yaklaşık 10.000 kalp krizi hastasının beta-blokör tedavisi alıp almadığında göre sonuçları karşılaştırıyor.
Araştırmanın sonuçları, kalp fonksiyonu korunmuş kişilerin beta-blokör aldıklarında ölüm veya ikinci bir kalp krizi geçirme olasılığında bir azalma olmadığını belirtiyor. Ayrıca, beta-blokörlerin kadınlarda daha yüksek yan etki riski oluşturabileceği de ortaya kondu.
Mount Sinai Fuster Heart Hospital’ın başkanı ve kıdemli yazar Valentin Fuster, “Bu çalışma uluslararası tüm klinik yönergeleri yeniden şekillendirecek,” dedi.
Beta-blokörlerin doktorlar tarafından neden kullanıldığına gelince, bu ilaçlar 40 yıldan fazla bir süredir kardiyovasküler hastalıkların tedavisinde önemli bir rol oynuyor. Adrenalin hormonunun vücut üzerindeki etkilerini bloklayarak kalp hızını ve kan basıncını düşürüyorlar.
Ancak, kalp hekimliği, 1960’lardaki ilk beta-blokörlerin gelişi ile önemli ölçüde ilerledi. Yeni tedavi yöntemleri ve artan bilgi birikimi sayesinde doktorların kalp krizlerinin kalpte meydana getireceği hasarları önlemesi artık daha kolay. Bu durum, beta-blokörlerin hala kalp krizi sonrası öncelikli bir tedavi olup olmadığıyla ilgili soru işaretleri oluşturdu.
REBOOT adlı bu çalışma, yaklaşık 8,500 kişiyi kapsıyor. Bu hastalar hafif kalp krizi geçirmiş ve sol ventriküler ejeksiyon fraksiyonu (LVEF) %40’ın üzerinde görülen kişiler. Sağlıklı bir LVEF genelde %51’in üzeri, hafif azalmış fonksiyon ise %40 ile %50 arası kabul ediliyor.
Hastalar rastgele olarak beta-blokör alacaklar veya almayacaklar şeklinde iki gruba ayrıldı ve birkaç yıl boyunca takip edildiler. Çalışmanın sonucuna göre, iki grup arasında sonuçlar açısından herhangi bir fark bulunmadı. Ölüm oranı, ikinci kalp krizi veya kalp yetmezliği nedeniyle hastaneye yatış gibi durumlar her iki grupta da benzer oranlarda gerçekleşti.
Bugün bu tür kalp krizleri vakaların çoğunu (yaklaşık %80) oluşturuyor. Bu sebeple, çalışmanın bulguları, beta-blokörlerin birçok kalp krizi hastası için standart bir tedavi olmaması gerektiğini işaret ediyor.
Beta-blokör tedavisi çoğu erkek hasta için faydasız olsa da, özellikle kadınlar için tehlikeli olabilir. REBOOT sonuçlarına göre yapılan ikincil analizde, erkeklerde bu risk görülmezken, beta-blokör kullanan kadınların kalp krizi geçirme, hastaneye yatış ve ölüm oranlarında artış tespit edildi.
Bu bulgular, kalp krizi hastalarının uzun vadeli bakımlarını optimize etmeyi hedefliyor. Lead araştırmacı Borja Ibáñez, bu bulguların tedaviyi kolaylaştıracağını, yan etkileri azaltacağını ve birçok hasta için yaşam kalitesini iyileştireceğini belirtiyor.
Yine de, REBOOT çalışması beta-blokörlerin tamamen terk edilmesi anlamına gelmiyor. İlaçlar, ciddi kalp krizi geçirenlerde komplikasyonları önleyebilir ve konjestif kalp yetmezliği, migren gibi diğer rahatsızlıklar için yaygın olarak kullanılmaya devam ediyor.