Popüler Bilim

Uranüs’ün Uydularının Gizemli Karanlık Yüzü Ortaya Çıktı

Uranüs’ün etrafında dönen uydularının zaten tuhaf özelliklere sahip olduğu biliniyor: Bazıları yoğun kraterlerle dolu, diğerleri ise tektonik özellikler veya sıralı sırtlar ve kayalıklarla bezenmiş bir yüzey yapısına sahip. Bilim insanları, Hubble uzay teleskopunu kullanarak Uranüs’ün dört büyük uydusunun yüzeyini daha yakından inceledi ve oldukça beklenmedik bir şeyle karşılaştı.

Astronomlardan oluşan bir ekip, Uranüs’ün manyetik alanı ile onun dört büyük uydusu: Ariel, Umbriel, Titania ve Oberon arasındaki etkileşim izlerini aramaya koyuldu. Hepsi William Shakespeare’in eserlerinden karakterler olarak adlandırılan bu uydular, daima tek bir yüzleri gezegene dönük olacak şekilde birleşmişlerdir. Bilim insanları, önceden önde olan yüzlerin daha parlak olması gerektiğini düşünürlerken, arkada kalan yüzlerin daha karanlık olacağını varsayıyordu. Ancak, tam tersi olduğu görüldü; dış uyduların ön yüzlerinin karardığına dair belirgin kanıtlar bulundu.

Uranus and its moons.
Uranüs ve listelenmiş uyduları. © NASA, ESA, STScI, Christian Soto (STScI)

Anchorage, Alaska’da düzenlenen 246. Amerikan Astronomi Topluluğu toplantısında sunulan bulgular, Uranüs’ün manyetosferinin büyük uydularıyla çok fazla etkileşime girmeyebileceğini, daha önceki verilerin aksini gösterse de gündeme getiriyor.

Johns Hopkins Üniversitesi Uygulamalı Fizik Laboratuvarı’nda araştırmacı ve yeni çalışmanın başyazarı Richard Cartwright, bir açıklamasında “Uranüs garip bir gezegen, bu yüzden manyetik alanının uydularıyla ne kadar etkileşimde bulunduğu her zaman belirsiz olmuştur,” dedi.

Gerçekten de buz devinin özellikleri şaşırtıcı nitelikte. Uranüs, 98 derece eğimli olması nedeniyle, ekvatoru neredeyse yörüngesinde dik açıda olan tek gezegen. Uranüs’te bir gün, gezegenin kendi ekseni etrafında dönüş süresi olan yaklaşık 17 saat sürüyor. Güneş etrafındaki yörüngesi ise Dünya yılı olarak 84 yılda tamamlanıyor. “Voyager 2’nin [1986’daki] geçişi sırasında, Uranüs’ün manyetosferi uydu yörüngelerini oluşturan düzlemden yaklaşık 59 derece eğimliydi,” diye açıkladı Cartwright. “Dolayısıyla, manyetik alanın da çeşitli eğimleri mevcut.”

Uranüs ve manyetik alan çizgileri uydulardan daha hızlı döner, böylece manyetik alan çizgileri sürekli uyduların üzerinden geçer. Bu da, gezegenin manyetik alanından kaynaklanan yüklü parçacıkların, uyduların arka yüzeyine çarptığını düşündürüyordu. Bu yüklü parçacıklar, uyduların arka yüzeylerinde birikmeli, radyasyonu dağıtarak o yüzeyin daha karanlık görünmesine neden olmalıydı.

Çalışmanın arkasındaki bilim insanları, Hubble’ın ultraviyole yeteneklerini kullanarak, Ariel ve Umbriel’in önde ve arkadaki yarı kürelerinin aslında parlaklık açısından çok benzer olduğunu keşfetti. Titania ve Oberon içinse beklenenin tam tersi bir sonuç çıktı. İki dış uydunun öndeki yarı küreleri, arkadaki yarı kürelerine nazaran daha karanlık ve kırmızımtrak görüldü.

Bu tuhaf olguyu açıklamak için bir teori geliştirdiler. Uranüs’ün düzensiz uyduları, tuhaf yörüngelere sahip küçük ve uzak gökcisimleri, sürekli mikrometeorlarla çarpışıyor ve bu maddelerin bir kısmını Uranüs’ün etrafındaki yörüngede saçıyor. Milyonlarca yıl boyunca bu madde, Titania ve Oberon’un yörüngelerine doğru içeriye doğru hareket ediyor.

Uydular Uranüs etrafında dönerken, bu tozu “Otoyolda bir arabayı sürerken ön camınıza vuran böcekler gibi” toplar, bu da Space Telescope Science Institute’un bir açıklamasına göre olabilir. Bu birikim, Titania ve Oberon’un daha karanlık ve kırmızımtrak görünmesine sebep olabilir. “Yani bu, farklı bir açıklamayı destekliyor,” dedi Cartwright. “Bu, toz birikimi. Bu hipoteze bile girmeyi beklemiyordum ama bilirsiniz, veriler sizi her zaman şaşırtır.”

Ariel ve Umbriel hakkında ise, belki de Uranüs’ün manyetosferi onlarla da etkileşime giriyor, ancak bu etkileşim, beklenen parlak ve karanlık yüz farkının oluşmasına yol açmıyor olabilir. Bu yeni keşif, Uranüs ve sistemini daha da gizemli hale getiriyor.

Bir yanıt yazın