
Yapay Zeka Geliştirme Sürecinde Tüketilen Doğal Kaynaklar Hakkında Bilginiz Var mı? (Dünyamızı Nasıl Etkiliyor?)
“`html
Yapay zekâ, hayatımızın birçok alanına hızla entegre oluyor. Kullandığımız akıllı cihazlardan izlediğimiz filmlere, sağlık alanından türbülansa kadar pek çok yerde bu teknolojinin etkilerini görmekteyiz. Hayatımızı kolaylaştıran, verimliliği artıran ve karmaşık sorunlarımıza yeni çözümler sunan yapay zekânın geliştirilmesinin gezegenimize maliyetleri neler olabilir?
Bu teknolojinin geliştirilmesi ve sürdürülmesi, düşündüğümüzden çok daha fazla enerji, su ve hammadde talep ediyor. Yapay zekâ model eğitimi için kullanılan devasa veri merkezlerinin enerji tüketimi oldukça yüksek. Soğutma amacıyla harcanan su miktarı ise gerçekten şaşırtıcı.
Devasa veri merkezleri ve enerji tüketimi
Yapay zekânın temeli olan büyük dil modelleri ve algoritmalar, devasa veri merkezlerinde yer alan güçlü bilgisayar (sunucu) sistemlerinde eğitiliyor ve çalıştırılıyor. Bu süreç, olağanüstü bir işlem gücü ve dolayısıyla büyük miktarda elektrik enerjisi gerektiriyor. Tek bir yapay zekâ modelinin eğitimi, yüzlerce ailenin bir yıllık toplam enerji tüketimine eşdeğer enerji harcayabilir.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporlarına göre, veri merkezlerinin küresel elektrik tüketimindeki payı giderek artmakta ve bu trendin gelecekte azalması beklenmiyor. Basit bir Google araması ile bir ChatGPT sorgusu arasındaki enerji tüketimi farkı bile yaklaşık 10 katına kadar çıkabilmekte.
Bu durum teknoloji şirketlerini kendi enerji ihtiyaçlarını karşılamak için yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeye itse de, mevcut yenilenebilir enerji kaynaklarının yetersizliği ve tüketim büyüklüğü hâlâ kaygı verici.
Soğutma için harcanan milyonlarca litre su
Devamlı çalışan binlerce sunucu, doğal olarak büyük miktarda ısı üretmektedir. Bu sistemlerin aşırı ısınarak bozulmasını önlemek için sürekli soğutulmaları gerekmektedir. Bu noktada su devreye giriyor. Veri merkezleri, soğutma kuleleriyle milyonlarca litre tatlı suyu buharlaştırarak ve kapalı devre sistemlerde kullanarak soğutma sağlıyor.
Özellikle su kıtlığı yaşanan bölgelerde inşa edilen veri merkezleri, yerel su kaynakları üzerinde ciddi bir baskı oluşturacaktır. Günümüzde bir yapay zekâ modelinin eğitimi sırasında harcanan su miktarının, yüzlerce ailenin günlük suyunu karşılayacak düzeyde olduğu tahmin edilmektedir.
Donanım üretimi ve elektronik atık sorunu
Yapay zekâ sistemlerini çalıştıran yüksek performanslı çipler ve grafik işlemcileri (GPU’lar) gibi donanım bileşenlerinin üretimi karmaşık süreçler gerektirir. Bu süreçler kobalt, lityum ve diğer nadir toprak elementleri gibi değerli madenlerin kullanımını içerir.
Teknolojinin hızlı gelişimi, donanımların hızla eskiyerek elektronik atık haline gelmesine de neden olmaktadır. Bu elektronik atıklar, içerdikleri tehlikeli maddeler nedeniyle doğru bir şekilde geri dönüştürülmesi gereken önemli bir sorundur. Yapay zekâya olan talebin artması, gelecek yıllarda küresel elektronik atık miktarının ciddi şekilde artış göstereceğine işaret ediyor.
Yapay zekâ çevreye tamamen zararlı mı?
Hayır, yapay zekânın çevresel açıdan olumlu etkileri de mevcuttur. Örneğin, enerji ağlarını optimize ederek israfı azaltabilir, iklim değişikliği modellemeleri yaparak bu alanda ilerleme kaydedilmesine yardımcı olabilir ve tarımda kaynakların daha verimli kullanılmasına olanak tanıyabilir. Buradaki temel nokta, bu faydaların çevresel maliyetleri aşacak şekilde dengeli bir şekilde gelişimini sağlamaktır.
Teknoloji şirketleri bu konuda ne gibi önlemler alıyor?
Pek çok büyük teknoloji firması, yapay zekânın çevresel etkilerinin bilincindedir. Bu nedenle, veri merkezlerini yenilenebilir enerji kaynaklarıyla (güneş, rüzgâr) çalıştırmak, daha verimli soğutma sistemleri geliştirmek, daha az enerji tüketen yapay zekâ modelleri tasarlamak ve donanım geri dönüşüm programları oluşturmak gibi çeşitli tedbirler üzerinde çalışıyorlar.
“`