Popüler Bilim

2024’ün En Etkileyici Arkeolojik Keşifleri

Her yıl, dünyanın insanlık tarihi hakkında daha fazla bilgi edinme şansına sahip oluyoruz ve bunu arkeologlar sayesinde yapıyoruz. Bu alanın uzmanları, yeni keşifler ve haliyle yeni bulgular ortaya çıkararak, bilinen topluluklar ve kültürel etkileşimler hakkında haraketli tartışmalar yaratıyor. Aynı zamanda bireylerin etkileşimleri ve talihsizlikleri hakkında da bilgi veriyorlar.

Aşağıda yılın en etkileyici arkeolojik keşiflerinden bazılarını ve bonus olarak insan genomu ve paleoantropolojideki en ilginç bulguları vurguluyoruz. Keşifler sıralı değildir, ancak hangi bulguyu en ilginç bulduğunuzu yorumlarda bizimle paylaşabilirsiniz.

Dinozor Ayak İzlerinin Yakınında İnsan Çizimleri

Photo: <a href="https://www.nature.com/articles/s41598-024-56479-3/figures/10" target="_blank">Troiano et al., Scientific Reports 2024</a>
Fotoğraf: Troiano et al., Scientific Reports 2024

Mart ayında bir ekip, Brezilya’da dinozor izlerinin yakınında bulunan insan petrogliflerini keşfettiğini duyurdu. Bazı çizimler soyut olmasına rağmen, diğerlerinin sauropodlar, theropodlar ve ornithopodlar tarafından bırakılan izlerin şekline benzediği görülüyordu. Çizimlerin tarihlendirilmesi doğrudan yapılmadı, ancak araştırma -Scientific Reports’ta yayımlandı- antik insanların bu izlere bir anlam yüklediğini öne sürdü. İnsanlar, kuşlar hariç, dinozorları yaklaşık 65 milyon yıl kaçırmış olsa da, bu antik hayvanlar, izlerin gerçekte ne olduğunu bilmeseler bile, antik dönem Brezilya insanları için bir anlam ifade etmiş gibi görünüyor. Çizimlerin tam tarihi bilinmemekle birlikte, yakınlardaki Pedra do Alexandre adlı bir yerde 9,400 yıldan 2,620 yıla kadar uzanan mezarlar yer almakta ve bu da petroglifler için potansiyel bir referans noktası sunmaktadır.

3,000 Yıllık Bir Hazine Yığınının İçerisinde Uzay Mücevheri ve Muhtemel Silah Bulundu

Photo: <a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Treasure_of_Villena#/media/File:Tesoro_de_Villena.jpg" target="_blank">Wikimedia Commons</a>
Fotoğraf: Wikimedia Commons

Şubat ayında, araştırmacılar İspanya’nın 3,000 yıllık Villena Hazinesi’ndeki bir bilezik ve muhtemel bir kılıcın kabzasının meteorik demirden yapıldığını belirledi. Bu da onları sırasıyla uzay mücevheri ve silah haline getiriyor. Hazine, demir metalürjisi yaygın bir bilgi haline gelmeden önce saklanmış olduğundan, metalin bir meteoritten gelmiş olması gerektiğini gösteriyor. Tutankhamun’un mezarında bulunan ve Büyük Kral’ın dedesi Amenhotep III’e düğün hediyesi olarak verildiği tahmin edilen meteorik demirden yapılmış bir hançer keşif hikayesine benzer şekilde, bu tür keşifler daha önce de yapılmıştır.

Bir Top Sahası Yanında ‘Özel Ritüel Deposu’

Photo: <a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Maya_Ballgame#/media/File:Chich%C3%A9n_Itz%C3%A1_Goal.jpg" target="_blank">Kåre Thor Olsen</a>
Fotoğraf: Kåre Thor Olsen

Nisan ayında bir araştırmacı ekibi, Maya şehri Yaxnohcah’taki bir top sahasının altında gömülü bulunan tıbbi ve halüsinojenik bitkilerden oluşan bir bağlamayı tanımladı. Çevresel DNA analizi, iki bitkinin tören amaçlarıyla, diğer ikisinin ise kehanet ritüelleriyle bağlantılı olduğunu ortaya çıkardı. Bu bulgu, antik spor hayranları ve oyuncularının bile biraz “daha inançlı” olduklarını hatırlatıyor.

Pompeii’deki Gladyatör Karalamaları

Photo: Parco archeologico di Pompei
Fotoğraf: Parco archeologico di Pompei

Mayıs ayında, Pompeii Arkeoloji Parkı, kaybolmuş Roma kasabasının en yeni arkeolojik bulgularını açıkladı. Bunların arasında, görünüşe göre gladyatörlerin ve bir av sahnesinin karalamaları da vardı. Çizimlerin kesin yaşı belirtilmedi, ancak 79 MS – Vezüv’ün felaket patlamasının yılı – öncesinde yapıldığı kesin, geçmişe dair gerçeküstü bir pencere sunuyor.

Shackleton’ın Kanada Kıyısı Açıklarında Bulunan Son Gemisi

Photo: <a href="https://x.com/RCGS_SGRC/status/1800178481655058772" target="_blank">Royal Canadian Geographic Society / X</a>
Fotoğraf: Royal Canadian Geographic Society / X

Haziran ayında Kraliyet Kanada Coğrafya Topluluğu, Ernest Shackleton tarafından kullanılan son gemi olan Quest’in Kanada’nın doğu kıyısı açıklarında bulunduğunu duyurdu. Shackleton’ın daha ünlü gemisi Endurance, 2022 yılında Weddell Denizi’nin dibinde, 9,800 feet (2,987 metre) derinlikte bulunmuştu. Shackleton, Quest’i bugünün parasıyla yaklaşık 650,000 dolara satın aldı ve keşif gemisi olarak donattı. Ünlü kaşif, bu gemi ile Güney Georgia Adası’na gitmiş fakat kalp krizi geçirerek geziyi tamamlayamadan ölmüştü. Quest, Shackleton’ın ölümünden 40 yıl sonra, 1962’de battı.

700,000 Yıllık İnsan ‘Hobbit’ Fosilleri

The humerus fragment (left) compared to another H. floresiensis humerus.
Humerus parçası (solda) diğer bir H. floresiensis humerusu ile karşılaştırıldı. Fotoğraf: Yousuke Kaifu

Ağustos ayında, antropologlar şimdiye kadar bilinen en küçük Homo floresiensis bireyini, daha önceki tür üyeleri arasında en küçük ve en eski olarak duyurdu. İlk olarak 2004 yılında tanımlanan H. floresiensis, yaklaşık 50,000 yıl önce yok oldu ve yetişkin bireyleri yaklaşık üç feet ve 7 inç (109 santimetre) boyundaydı.

Bu yaz yayınlanan makale, H. floresiensis’in varlığını 700.000 yıl öncesine tarihlendirdi. Ekip, bahsi geçen bireyin – bir yetişkin – yalnızca 3.28 feet (bir metre) boyunda olduğunu tahmin etti. Ayrıca, ekip diş benzerliklerine dayanarak, H. floresiensis’in Homo erectus’tan türediğini öne sürdü.

Arkeolojik Çalışmalar… Uzayda?!

One of the sample locations in a maintenance space aboard the ISS.
ISS üzerindeki bakım alanındaki numune yerlerinden biri. Görsel: Walsh et al., 2024, PLOS ONE, CC-BY 4.0

Ağustos ayında, bir araştırmacı ekibi, dünya üzerindeki hiçbir çalışmaya benzemeyen bir arkeolojik araştırma yayınladı. Nasıl mı? Bu araştırma, gezegenimizin yaklaşık 254 mil (408 kilometre) üzerinde, Uluslararası Uzay İstasyonu’nda yapıldı.

Ekip, istasyondaki alanların nasıl kullanıldığını araştırdı. “Yerden yapılan bir çalışmada bile, uzayda iyi ve üretken arkeoloji yapmanın mümkün olduğunu gösterdik,” diyor bir araştırma yazarı. “İkinci olarak, uzay istasyonundaki alanların beklenmedik şekillerde kullanıldığını kesinlikle gösterdik, ki bu insanı bir davranış.” Ekibin bulguları, gelecekteki uzay altyapısının astronotların işlerini daha verimli yapabilmesi için nasıl tasarlanması gerektiğine dair önemli bilgilere yardımcı olacak. Ve kabul etmek gerekirse, uzay arkeolojisi gerçekten havalı bir ifadeye sahip.

RMS Titanic’in Yavaş Yavaş Çözülmesi

The bow of RMS Titanic, as seen in 2004.
RMS Titanic’in pruvası, 2004’te görüldü. Fotoğraf: NOAA/Institute for Exploration/University of Rhode Island

Evimize, yani deniz seviyesinin oldukça altına daha yakın bir haber; Titanic’i inceleme ve kurtarma hakkının sahibi şirket, Atlantik Okyanusu’nun altındaki geminin yavaş çözülüşünü gösteren fotoğraflar yayınladı. 2022 ve bu yaz arasında bir zamanda, hikayesi dillerde dolaşan geminin pruvasındaki korkuluklar, yüzeyden 12.500 feet (3.810 metre) kadar derinde büyük baskı altında kırıldı.

Araştırma ekibi ayrıca Titanic’in birinci sınıf salonunda bulunan ve zengin detaylarına sahip bir bronz heykel olan Diana of Versailles’ı yeniden keşfetti. Heykel, Titanic, 15 Nisan 1912’de buzdağına çarptığında yerinden çıkmış ve geminin batışı 1986’da keşfedildiğinde enkaz alanında bulunmuştu. Ancak heykelin alandaki kesin yeri kaybolmuştu – nerdeyse 40 yıl sonra, 112 yıl önce gerçekleşen felaketten sonra şimdiye kadar bulunabilmiş ve belgeleyebilmiştir.

Gizemli Neandertal Grubu

Fossilized teeth of the Neanderthal 'Thorin.'
Neandertal ‘Thorin’in fosilleşmiş dişleri. Fotoğraf: Ludovik Slimak

Eylül ayında bir araştırma ekibi, 45.000 yıllık bir Neandertal genomunu tanımladı. Tolkien karakterinden esinlenerek Thorin adını verdikleri Neandertal’in kalıntıları, Thorin’in ait olduğu popülasyonda on binlerce yıl boyunca diğer Neandertallerle genetik alışveriş olmadığını gösterdi. Yakınlıklarına rağmen, antik grupların istense bile her zaman birbirleriyle etkileşimde bulunmadığını hatırlatıyor. Araştırma aynı zamanda eski genetik verilerden olağanüstü miktarda bilgi çıkarılabileceğini gösterdi.

Yapay Zeka Kayıp Tapınak Rölyefini Yeniden Ortaya Çıkardı

A depth map of the temple relief.
Tapınak rölyefinin bir derinlik haritası. Görsel: Pan et al. 2024

Geçen ay bir grup bilgisayar bilimcisi, bir UNESCO Dünya Mirası Sit Alanındaki rölyef panellerinin 3D yeniden yapılandırmalarını yapmak için yapay zeka kullandı. Ancak bir sorun vardı: paneller, yüz yıldan fazla bir süre önce kapatılmış ve araştırmacıların ellerindeki tek şey, rölyefin 1890 yılında çekilmiş siyah-beyaz bir fotoğrafıydı. Ancak, yapay zeka yöntemleri eski fotoğraftan rölyefin eğrilerini ve genel derinliğini tespit edebildi. Araştırma, yapay zekanın arkeolojik araştırmalara ve korumaya nasıl katkı sağlayabileceğini gösteriyor.

Kayıp Maya Şehri – Piramitler Dahil

A lidar image of previously unknown Maya structures in Mexico.
Meksika’da daha önce bilinmeyen Maya yapılarının lidar görüntüsü. Görsel: Auld-Thomas et al., Antiquity 2024

Ekim ayının sonlarında, bir arkeoloji ekibi, Meksika’nın Yucatan Yarımadası’nın eski bir haritasını kullanarak kayıp bir Maya şehrini ortaya çıkardı. Binlerce bina, piramitler ve diğer yapıları içeren geniş site, yoğun bitki örtüsünün altındaki yapıların görünür hale getirilmesine olanak tanıyan bir lidar (ışık tespiti ve mesafe ölçümü) araştırması sayesinde gün ışığına çıktı. Araştırmada ayrıca bir top sahası, teraslar ve bir baraj da açığa çıktı.

Kuyuya Atılan Adam Hakkındaki 800 Yıllık Hikaye Doğru Çıktı

The remains of a man thrown in a well about eight centuries ago.
Yaklaşık sekiz yüzyıl önce kuyuya atılan bir adamın kalıntıları. Görsel: Åge Hojem NTNU Vitenskapsmuseet

Bu keşif benim kişisel favorim. Norveç’teki arkeologlar, 1938’de bir ortaçağ kuyusunun dibinde bulunan bir adamın iskeletlerini yeniden değerlendirdiler. Ekip, kuyuya 827 yıl önce atılan adamın, 800 yıllık bir askeri baskın hikayesi olan Sverris Saga adlı Norveç sagasında bahsedilen adamla aynı kişi olduğunu ortaya çıkardı.

Ekip adamın kimliği konusunda emin değil. Gizmodo’ya konuşan bir çalışma yazarı, “metinden bildiğimiz tek şey, adamın hayatta olmadığıydı” dedi. Çalışma, adamın DNA’sını inceleyerek, ten rengi ve saç rengi hakkında ipuçları buldu. DNA ayrıca, adamın diyeti ve soyunu gösterdi; kim olduğu tam olarak bilinmese de, tarihsel destanlarda belirtilen aynı adam olduğuna dair güçlü kanıtlara sahipler.

Yapay Zeka İle Nazca Çizgileri İki Katına Çıktı

A geoglyph of a bird, seen from the air
Havadan görülen bir kuş geoglyph. Fotoğraf: Luis Rosendo/Heritage Images/Getty Images

Bir araştırma ekibi, Nazca çizgileri üzerine bir kovolüsyonel sinir ağını eğitti ve ardından bu yapay zeka modelini Peru’daki çizgilerin bulunduğu bölgenin havadan çekilmiş görüntüleri üzerinde çalıştırdı. Sonuç: bölgedeki bilinen jeogliflerin sayısı sadece altı ay içinde iki katına çıktı. Bu çalışmadan önce, Nazca, Peru’da yaklaşık 430 bilinen jeoglif vardı. Ekip bulguları sayesinde artık 303 yeni bilinen figüratif jeoglif ve 42 yeni tanımlanmış geometrik glif bulunuyor. Yapay zekanın arkeoloji alanında nasıl devrim yarattığını gösteren harika bir örnek.

Avrupa’nın En Eski Savaş Alanında Bulunan Yabancılar

A skullcap from the Tollense Valley perforated by an arrowhead. Photo: Volker Minkus
Tollense Vadisi’nde ok başı ile delinmiş bir kafatası. Fotoğraf: Volker Minkus

Almanya’daki 13. yüzyıl öncesine tarihlenen bir arkeolojik alan, bulguların çokluğu (2000’den fazla) ve burada savaş esnasında öldükleri anlaşılan bireylerin sayısı dolayısıyla Avrupa’nın en eski savaş alanı olarak kabul ediliyor. Alandaki ok başlarının analizi, buradaki bazı bireylerin uzaklardan geldiğini ortaya koyarak, o dönemde burada savaşan gruplar ve nedenleri ile ilgili fikirleri sarstı.

Yapay Zeka ve Roma İmparatorluğu’nun Kayıp Parşömenleri

An intact Greek philosophical text, carbonized by the eruption of Mount Vesuvius in 79.
79 yılında Vesuvius’un patlamasıyla karbonize olmuş eksiksiz bir Yunan felsefi metni. Fotoğraf: Antonio Masiello/Getty Images/Gizmodo

Herculaneum’daki karbonize parşömenler yeni bir bulgu değil, fakat yapay zeka modelleri bu parşömenleri elle açmadan okumakta gittikçe daha yetenekli hale geliyor. Ağustos ayında, Vezüvyus Yarışması’nın üyeleriyle – Mart 2023’te başlatılan – işbirliği yapan Gizmodo, bu parşömenlerin bazılarını okumakta, bazıları Yunan filozofu Gadara’lı Filodemos’un yazıları olan çalışmalar hakkında bilgi aldı. Eğer yapay zeka hakkında veya Herculaneum ve Pompeii’nin 1,500 yıldan fazla bir süre boyunca kaybolmasına neden olan koşullar hakkında çok şey bilmiyorsanız, bu hikaye sizi hayrete düşürebilir.

Dünyanın En Eski Peyniri

A mummy from the Tarim Basin in Xinjiang.
Çin’in Batı Bölgesindeki Tarim Havzası’ndan bir mumya. Fotoğraf: Wenying Li

“En eski” superlativesiyle tanıtılan bir eser, arkeolojik yıl değerlendirmesinde yer alacağından emin olabilirsiniz. Bu durumda, arkeologlar, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bulunan 3,600 yıl önceki mumyaların alınlarına sürülmüş garip sarı-beyaz bir macunun aslında peynir olduğunu keşfettiler. Özel olarak kefir peyniri, maya ve probiyotik bakteriler kullanılarak pıhtı ve peynir altı suyunun ayrılmasıyla yapılır. Araştırma, peynirin doğası ile ilgili gizemleri yatıştırıyor – ama bu peynirin neden sevilenlerine bu kadar önemli geldiğini merak ettiriyor.

İnsanların ve Neandertallerin Birbirleriyle Bağlantılarının Zaman Çizelgesini Kesinleştirme

An illustration of anatomically modern humans about 45,000 years ago.
Yaklaşık 45,000 yıl önceki anatomi olarak modern insanların bir illustrasyonu. İlustrasyon: Tom Björklund

Geçen bu ay yayınlanan 50,000 yıllık genomlar üzerine yapılan araştırmalar, erken modern insanların ve Neandertallerin (Homo neanderthalensis), en yakın akrabalarımız, gizli hayatlarına dair bir dizi önemli bilgi sağladı. Bulguların ana noktalarından biri – aynı anda hem Nature hem de Science dergilerinde yayınlanan – iki grubun genetik karışımından (üreme) ne zaman bir arada olduğunu (mevcut türümüz içinde bulunan “Neandertal DNA’sını” açıklığa kavuşturdu), özel zaman dilimi netleştirildi. Bu antik etkileşim, ekip tarafından 45,000 yıl öncesine tarihlendirildi. Ayrıca, Afrika’nın dışında yaşayan ilk modern insanların 50,000 yıl önce daha fazla bir zaman diliminde, bugün yaşayan insanların doğrudan ataları olmayan farklı popülasyonların bir parçası olduğunu belirlediler.

Bir yanıt yazın