
“Su Olmadan Uzaylı Hayatı: Nasıl Mümkün?” Uzayda yaşam arayışında genellikle suyun varlığına odaklansak da, su olmadan da yaşam formaları var olabilir mi? Bilim insanları, farklı kimyasal bileşenlerin ve çevresel koşulların yaşamın oluşmasına olanak tanıyabileceğini düşünüyor. Örneğin, metan ve amonyak gibi sıvılar, ekstrem koşullarda canlıların hayatta kalmasını sağlayabilir. Ayrıca, dünyamızda benzersiz olan bazı mikroorganizmalar, ekstrem şartlarda hayatta kalabildiklerini göstererek bu teoriye katkı sağlıyor. Bu nedenle, belki de gözümüzü suya sabitlemek yerine, daha geniş bir perspektifle evreni keşfetmek önemli olabilir. Kısacası, alien hayalimiz suya batmadan da gerçeğe dönüşebilir!
Uzaylı yaşamı bulma arayışı genellikle Dünya’daki yaşamı sürdüren aynı koşulları bulmaya dayanır. Peki ya uzaylılar hayatta kalmak için bizim ihtiyaç duyduğumuz şeylere ihtiyaç duymuyorsa? Yeni bir öneri, suyun önemini sorguluyor – ki bu, uzaylı yaşamı arayışında en önemli faktörlerden biri.
MIT’dan yapılan ilgi çekici yeni bir araştırma, uzayda yaşamın devamlılığı için önemli olanın sadece su değil, genel olarak sıvılar olduğunu öneriyor. Araştırma özellikle, gezegen bilimcilerin kaya gezegenlerin ve ayların yüzeylerinde oluşabileceğine inandıkları iyonik sıvılara odaklanıyor. İyonik sıvılar yüksek sıcaklıklar ve düşük basınçlara karşı oldukça dayanıklıdır, bu da onları potansiyel olarak biyomoleküller için dost bir sıvı haline getirir.
Eğer doğrulanırsa, 11 Ağustos’ta Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan bu öneri, bilinen ötegezegenler arasında “yaşanabilir bölge” tanımını ciddi şekilde genişletebilir. Mevcut standartlarla, yaşanabilir bölge, sıvı suyun yüzeyde kararlı kalabileceği gezegen sistemlerindeki bant olarak tanımlanır. Yaşam konusu olduğunda suya karşı doğal bir eğilimimiz var; çünkü bildiğimiz tüm yaşam ona dayanıyor.
“Suya ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyoruz çünkü Dünya’daki yaşam için bu gerekli,” diyor araştırma ekibinin baş yazarı ve MIT’de doktora sonrası araştırmacı olan Rachana Agrawal, MIT News‘a verdiği röportajda. “Ama daha genel bir tanıma baktığımızda, gördüğümüz şey, yaşam metabolizmasının gerçekleşmesi için bir sıvıya ihtiyaç duyduğumuzdur.”
Başlangıçta araştırmacılar, Venüs’ün toksik, gazlı atmosferini ve bu tür koşulların dünya dışı yaşamı destekleyip destekleyemeyeceğini inceliyorlardı. Gezegen, Dünya’daki ve muhtemelen diğer kaya gezegenlerindeki volkanik aktivitelerin yaygın bir yan ürünü olan sülfürik asit bulutlarıyla sarılı. Sülfürik asitten organik bileşikleri ayırmanın farklı yollarını denerken, ekip her seferinde “inatçı bir sıvı tabakasının kaldığını” fark etti.
“Buradan ne anlama gelebileceği konusunda bir hayal gücü sıçrayışı yaptık,” diyor Agrawal. “Sülfürik asit Dünya’da volkanlardan gelir ve organik bileşikler asteroitlerde ve diğer gök cisimlerinde bulunmuştur. Bu da bizi iyonik sıvıların ötegezegenlerde doğal olarak oluşup oluşamayacağını merak ettirdi.”
Bu çalışma için, araştırmacılar iyonik sıvıların doğal olarak nasıl oluşabileceğini keşfettiler. (Dünya’nın iyonik sıvıları büyük ölçüde endüstriyel amaçlar için sentetiktir; tek doğal örnek, iki çok spesifik karınca türünün zehir karışımıdır). Bazalt kaya üzerinde sülfürik asit ile çeşitli azot içeren organik bileşikleri karıştırdılar, kaya gezegenlerde yaygın bir jeolojik özelliktir. Bu reaksiyon, Venüs veya diğer kaya gezegenlerdeki hava koşullarını andıran sıcak, düşük basınç koşullarında gerçekleşti. İyonik sıvının, 356 derece Fahrenheit (180 derece Celsius) sıcaklığa kadar ve son derece düşük basınçlarda ortaya çıktığını buldular.
MIT’den astrofizikçi ve çalışmanın ortak yazarı Sara Seager, MIT News’e verdiği demeçte, “Çok farklı koşullarda iyonik sıvı oluştuğunda şaşkınlık yaşadık” dedi. Ayrıca, sonuçların, iyonik sıvıların suya kıyasla muazzam dayanıklılığını gösterdiğini açıkladı. Eğer “iyonik sıvı cepleri” bir gezegenin yüzeyinde binlerce yıl kalırsa, bu küçük oazlar basit iyonik sıvı tabanlı yaşam formları için uygun olabilir.
“Tam anlamıyla yeni bir araştırma alanı açtık,” diye ekledi Seager.
Uzaylı yaşamı aramaya başlarken Dünya ve Dünya temelli yaşamı başlangıç noktası olarak almak oldukça mantıklı. Ancak bu temel varsayımlara ters düşebilecek bir şey düşündüğümüzde, en kışkırtıcı, çığır açıcı girişimler o zaman canlanır.